Bizler bir koku medeniyetinde yaşıyoruz pek farkında olmasak da… Kültürümüze de tüm bunları bilerek ve uygulayarak sahip çıkmamız gerekiyor. Bende sizlere bu yazımızda kokunun tarihinden bahsetmek istiyorum. Koku, Latince “fumum” olarak bilinir. Fumum kelimesi ise günlük kullanımda “duman” anlamına gelir. Parfüm kelimesi ise buradan yola çıkarak, Latince tümüyle uçucu anlamına gelen per fumum sözcüğünden türemiştir.
Çoğu kaynakta koku üretimi ve kullanımının Eski Mısır’da başladığı söylenmektedir. Bu dönemdeki rahiplerin Tanrı’ların heykellerini düzenli olarak kokulu merhemlerle ovdukları, tütsülerle kokulandırdıkları ve Tanrı’lara sabah reçine, öğlen mür ve akşamları ise Kyphi sundukları bilinir.
Mısır’lıların M.Ö 3000’lerde tenlerini ve saçlarını parfümler, yağlar ve merhemlerle yumuşattıklarınıbiliyoruz. Sabun henüz hayatlarına girmediği için, daha çok kokulu merhem ve yağları temizlik için de kullanmışlar.
Kullandıkların parfümlerin içeriklerinde;lotus, zambak, portakal çiçeği, süsen, Çin sümbülü gibi çiçekler,mür, amber, misk, akgünlük, sedir ağacı, kakule, aselbent, kastı otu ve Çin tarçını gibi maddeler bulunuyordu.
Tek ve çok tanrılı dinlerde, yaktıkları ateşe güzel kokulu bitkiler bırakır ve sular serperlerdi. (Yani tütsü/buhur yapmak) Aynı şekilde günlük ağacı reçinesinin, toz haline getirilmiş çiçekler ve kokulu yağlarla karıştırılarak yakarlardı. Bu onların dini ritüellerinin ve ayinlerinin olmazsa olmaz bir parçasıydı.
Eski Mısır’daki büyü papirüsleri arasında, güçlü kötülük kovucu özelliklere sahip yedi gezegene atfedilen yedi tütsüden bahsedilmektedir.
Satürn: Sığla
Jüpiter: Malabathron
Venüs: Çobandüdüğü
Mara: Kostos
Merkür: Çin tarçını
Güneş: Sığla
Ay: Mür
Bu tütsüler yedi gezegenin yedi çiçeğiyle (gül, nilüfer, nergis, beyaz zambak, erephyllinon, şebboy, mercanköşk) karıştırılarak oluşturuluyordu.
Çin, Hint, İran, Mısır, Mezopotamya, Anadolu, Yunan, Roma, Aztek ve İnka gibi medeniyetlerde, tütsü yakmanın manevi temizlenme ve tanrılara yaklaşma aracı olarak da kabul edildiğini; bu ritüellerinin melekleri ve iyi ruhları toplarken, kötü ruhları uzaklaştırdığına inanıldığını biliyoruz.
İlk botanikçilerden Theophrastus’un verdiği bilgilere göre; Yunan parfümleri arasında tıpkı Mısır parfümleri gibi değişik bileşenler kullanılarak özel olarak tasarlanan parfümler vardı. Parfümler; çiçekler, yapraklar, sürgünler, kökler, ağaç kabukları, meyve ve zamklar gibi farklı malzemeler karıştırılarak üretiliyordu.
Günümüze ulaşan reçetelerden;
Kypros; bergamot, nane, kekik,
Egyption; birçok bileşenin yanı sıra tarçın ve mür,
Megalein ise reçine, balans yağı, Çin tarçını, tarçın ve mür içeriyordu.
Antikçağ’a baktığımızda ise arap Yarımadası’nın güneyi ‘kokulu maddelerin ana vatanı’ olarak biliniyordu. Hem dini törenlerde hem de günlük hayatta koku kullanımı, daha çok kadınlar tarafından üretilen kokuların satıldığı dükkanların sayısının da artmasıyla, iyice yaygınlaşmıştır.
Eski Mısır, Mezopotamya, İbrani ve Hint kaynaklarına baktığımızda ise öd ağacı, sandal ağacı, ladin,günlük, şeker kamışı, tarçın, Çin tarçını, reçine, balsam ve kurutulmuş limon kabuğunun başlıca tütsü maddeleri olarak kullanıldığını öğreniyoruz.
Bu kokular tarihi süreçte zenginlik ve güç simgesi haline geliyor. Bu hammaddelerin ise elde edildikleri yerler ve üretim teknikleri de bir süre sır gibi saklanmış. Bu merak ve sahip olma duygusu da insanoğlunu uzun keşif ve yolculuklara yönlendirmiştir. Fakat uygarlıkları arasındaki ticari & kültürel ilişkiler kokuların zamanla yayılmasını sağlamıştır.
Özel bir ruh hali ve ortam yaratmaya yarayan kokular bu özellikleri ile insanlar üzerinde oldukça fazla bir etkiye sahip. Yiyeceklerin aroması iştahımızı nasıl etkiliyorsa kokular da duygularımızı tetikliyor; bazı kokular enerji verirken bazıları ise sakinleşmemize yardımcı oluyor. İnsanoğlunun en eski ve en gizemli duyusu olan koku tarihten beri hayatımızın aslında hep içinde.